*Danışan gizliliği bakımından isim-soyisimde değişiklik yapılmış olup sadece baş harfler yazılmıştır. Aynı zamanda kimliğini açığa çıkartacak bazı bilgiler gizlenmiş ya da değiştirilmiştir.
İncelemeye geçmeden önce kaygının ve kaygılı kişilik bozukluğunun tanımlamasını yapmak yerinde olacaktır.
Kaygıya literatüre baktığımızda birçok tanıma ulaşmamız mümkün. Kabaca ifade edecek olursak gelecekle ilgili gerçekleşmesinden korktuğumuz gerçekdışı korkulara kaygı diyebiliriz. Bu bahsi geçen ‘korku’ birçok alanda olabilir. Örnek olarak, asansör, sosyal ortamlar, bazı hayvan türleri, sınav, sağlık vs.
Kaygılı kişilik bozukluğu ise bu korku halinin sürekli olma halidir. Yaygın anksiyete bozukluğu da gözlemlenir. Bu kaygılı kişilik bozukluğuna sahip bireylerle evimizde, iş yerimizde, okulumuzda, arkadaş ortamımızda iç içe yaşarız. Buna bağlı olarak da sürekli iletişim halindeyizdir.
Kaygılı kişilik bozukluğuna sahip bireylerde sürekli olarak bir gerginlik ve felaketleştirme senaryoları mevcuttur. Kendilerine, diğer insanlara ve dünyaya bakış açıları bu yönde olabilir. Her an tetikte olmak zorunda hissederler kendilerini. Çünkü her an bir tehlike ile karşı karşıya kalabilirler. Öyle ki zamanla bu pekişir ve yaşam alanlarını daraltırlar. Bunu da canlı organizma olarak stresli ya da tehlikeli durumlarda verebileceğimiz savaş-kaç-don ilkel tepkilerinden kaçmayı seçerek yaparlar ve kısa süreli olarak rahatlarlar. Freud bu duruma ‘Kaçma Bağımlılığı’ ismini vermiştir. Zamanla kaçma bağımlılığı gelişir ve kaygı yerini panik ataklara bırakabilir.
Genel anlamda kaygılı kişilik bozukluğu olan bireyler bunun farkına varamayabilirler. Çevrelerinden kendi düşüncelerinin aksine şeyler işitseler de buna anlam veremez ya da benimseyemezler. Temel sebebi ise yeni, geçerli, gerçekçi, rasyonel düşünceyi benimsemek demek bir değişim gerektirecektir. İlk olarak düşüncelerinde başlayacak olan bu değişim yavaş yavaş hayatına da yansıyacaktır ve bu onlar için farklı bir felaketleştirme senaryosu haline gelecektir. Nedeni ise alışılagelmiş temkinli olma halini belirsizliklere ve sürprizlere bırakacak olmasıdır. Bu belirsizlik durumları onların güvenli limanlarından uzak olan korku alanında yer alır ve bu alana adım atmaları demek normalde gelişimin bir evresiyken kaygılı kişilik bozukluğunda yeni bir kaygı durumunun habercisi olabilir.
Benim kendi etrafımda kaygılı kişilik bozukluğu olduğunu düşündüğüm biri var. Kimliğin gizli kalması nedeniyle bana yakınlığı belirtmemek koşuluyla ismini kodlayarak yazmayı doğru buluyorum. N.Ö, kadın ve 51 yaşındadır. Hayatının çocukluk ve ergenlik dönemlerini doğu bölgesinde bir köyde geçirmiştir. Öyle ki çocukluk dönemlerinde çocuklarla ve kendisinden büyüklerle sürekli olarak iletişim halinde olduğunu anlattığı hikayeler mevcut. Daha sonraki yıllarda köyden Büyükşehir’e göç etmek durumunda kalıp Adana’ya yerleşiyorlar. Hemen akabinde ise evleniyor ve kocası tarafından bir takım baskılara maruz kalıp boyun büktüğünü ifade ediyor.
N.Ö’nün bazı ifadeleri ve çocuklarını yetiştirme şekline baktığımızda kaygıyı görebilmemiz mümkün; – Başımıza kötü şeyler gelebilir – Sokakta yatar hale geliriz – İnsanların lafı gelmesin, bozuşmayalım – Evimiz yıkılacak altında kalacağız (Evin yanından araba, kamyon geçmesi sonucu hafiften sallanması) vb ifadeler
N.Ö, çocuklarını yetiştirirken sürekli temkinli olmalarını istemiştir. Komşulara karşı, okulda arkadaşlarına karşı, sokakta oyun arkadaşlarına karşı sürekli olarak çatışmadan, kavgadan, yaramazlıktan, laf söylemekten uzak durmalarını ifade etmiştir. Bu durum çocukluklarını yaşamak isteyen çocuklarına yansımakta ve çocuklar da anneleri gibi kendilerini insanlardan uzaklaştırmaya başlamışlardır. Çocukların bazı oyunlarda ve günlük yaşamda haksızlığa uğramalarını durumunda da seslerini çıkartmadıkları gözlemlenmiştir. Çünkü çocuklar da bir ebeveyn desteği noktasında kaygı duymaktadırlar. Bunun temel sebebi ise N.Ö’nün ‘İnsanların lafı gelmesin, bozuşmayalım’ ifadesi olduğunu çocukların ifadesinden yıllar sonra öğreniliyor.
N.Ö, evdeki her tartışmadan sonra çocuklarına dönüp ‘Sizler için duruyorum bu evde, yoksa sokaklarda yatarız, evimiz barkımız olmaz’ gibi ifadeler kullanmaktaydı. Bu durum N.Ö’nün kurban rolünü üstlendiğini göstermekte. Özellikle kendi kaygılarına karşı bir kurban rolü mevcut.
N.Ö, hastalık durumlarında da kaygısını göstermekte. Küçük bir rahatsızlık durumunu büyütme düşünce hatası ile organın ya da uzvun kaybı şeklinde yorumlar yapabilmekte. Zaman zaman bu duygularını ifade etse de çoğu zaman duygularını kendi içinde yaşamakta ve ‘İnsanlar rahatsız olmasınlar’ diye düşünmektedir. Bu durum da yıllar içinde somatik belirti dediğimiz artık duyguların bedene yansıması durumunu ortaya çıkarmıştır. Öyle ki N.Ö’nün sırt ağrıları, kolundaki ağrılar, baş ağrısı, kalp ağrısı gibi rahatsızlık durumlarında doktorların da fizik tedaviden başka bir tedavi yöntemi izlemeyip psikiyatriste sevk etmesinden anlayabiliriz.
Genel anlamda N.Ö’den ve kaygılı kişilik bozukluğundan bu şekilde bahsedebilirim. Belki söylenecek ya da analiz yapılacak düşünceleri, duyguları, davranışları, ifadeleri vardır fakat benim dışarıdan gözlemleyebildiklerim bu kadardı.
Ek olarak şunu da ifade etmek istiyorum; 10 yılı aşkın bir süredir ben de kaygılı kişilik bozukluğuna sahip bir bireydim ve işin komik tarafı ise bunu fark etmemiş olmam ve etrafımdan gelen bu söylemleri de reddetmemdi. Açıkçası şu an için değil belki ama bundan birkaç yıl önce N.Ö’ye o kadar çok hak verirdim ki düşüncelerini desteklemek için kanıtlar bile toplayabilirdim. Yani öyle bir bozukluk durumu ki hayatı kıskaç içerisinde yaşamak zorunda kalıyor gibi geliyor. Zorunda ifadesi belki yanlış olacaktır fakat büyük bir direnç durumu yaşayan kaygılı kişilik bozukluğuna sahip bireyler için bu ifade sıradan olacaktır.
Özetle olarak kaygı o kadar faydalı bir duygu ki hedefler için motive eden, başarı için tetikleyen, yaşam için hadi kalk diyen; tabi optimal düzeyde olunca.